“Siyahın Tersi Beyaz Değildir!”
Bazı hayaller vardır, yıllarca sizle gelir gelir sonra siz onu tam unuttuğunuzda çıkar bulur sizi. Benim de Toprak Sergen ile tanışma hayalim böyle bir şeydi… Aklımdan en çok çıktığı anda, işlerin, koşturmanın, şehre kanmışlığın en yoğun olduğu zamanlarda çıkıp buluverdi hayalim beni. Doğanın içinden, Dalyan’ın denizinden, yurdumun dağlarından geldi Toprak Sergen ve Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Kampüs FM Radyo Stüdyolarında Çanakkale İçinde programıma konuk oldu.
Çanakkale’den Dalyan’a doğru bir yolculuğa çıktık beraber, denizin mavi sularından, ormanın yeşiline, şehir hayatının karmaşasından, doğanın merhametine kadar pek çok konuyu konuştuk…
Röportaj: Gökçe Güzel
Toprak Bey yıllarca sizin sesinizi dinledik, filmlerinizi izledik, çalışmalarınızı takip ettik ancak son yıllarda sizi ekranda görmüyoruz, doğayla yaşıyor ve doğayı insanlarla buluşturmaya çalışıyorsunuz. Bunun dışında hersey.tv.tr’de teknoloji, doğa, dans, sanat, kültür faaliyetleri ve daha bir çok şeyi internet kanalı aracılığıyla takipçilerinizle paylaşıyorsunuz. Ve en önemlisi “eski köye yeni adet” getirdiğiniz söyleniyor… Çalışmalarınızı bizimle paylaşır mısınız?
(Gülüyor) Öncelikle teşekkür ediyorum bu güzel sözlerin için. Dediğin gibi 5 yıldan uzun süredir televizyona iş yapmıyorum. Çünkü artık televizyona inanmıyorum. İnternetin bu kadar geliştiği ve işlerimizi bu kadar kolaylaştırdığı günümüzde televizyonlar sadece evimizin bir köşesini süsleyen eşyalar benim için ve tıpkı radyolar gibi buzdolabının üstüne kaldırılmaya mahkûm kalacaklar çok yakında… Bu nedenle farklı işler yapmaya çalışıyorum. “Eski Köye Yeni Adet” ve “hersey.tv.tr’de” bu düşünceler sonucunda ortaya çıktı.
Ben Doğa Seni Çağırıyor’ un da takipçisiydim, Çanakkale’den sizi bulmuş bu işi yaptığınızı fark etmiş, takip etmiş bu çalışmalara da kitle iletişim araçları ve sosyal medya aracılığıyla ulaşmış birisiyim. Siz “biz sinemaya ya da bu tip bir araca hizmet etmiyoruz, yayınlamak istediğimiz her şeyi kendi kanalımızda yayınlayacağız” diyorsunuz ve bir karşı duruş sergiliyorsunuz, aslında bu riskli bir duruş. Bu riski göze alırken hiç endişeleriniz olmadı mı?
Hayır, hiç olmadı. Şöyle düşünürsek, zamanında televizyon çıktığında insanlar televizyona da uzak duruyorlardı ama artık televizyon annelerimizin dizi seyrettiği ve salonda duran bir aygıt haline dönüştü. Daha eskiye dönersek radyolarda aynı süreçlerden geçti.
Artık internet üzerinden yayın yapabilirsin, işlerini sürdürebilirsin. Sadece farklı bir anlatım diliyle ve farklı bir mecradan… Üstelik internet çok daha pratik, interaktivitesi çok daha yüksek.
İnsanlara güzeli, olumluyu anlatmakta zorluk yaşıyoruz. Bugün birine “hava ne kadar güzel” diye söylediğinizde, çoğunlukla “yalnız 2 gün sonra yağmur geliyormuş” der insanlar, boş ver kardeşim bunun tadını çıkar, keyfini sür ondan sonra da yağmurun tadını çıkarırsın diyorum bende. Anın tadını çıkarmak, anı yaşamak çok mühim.
“DENEMESİ BEDAVA”
Belki siz doğal hayatla daha iç içe olduğunuz için daha rahat daha naif bakabiliyorsunuzdur bu olaylara. Bunlar aslında büyük şehirlerde yaşıyor olmanın getirdiği, metropolün, iş hayatının, özel hayatın getirdiği gerginliklerin günlük hayatımıza yansıyor oluşu olabilir.
18. yy. Goethe ve Friedrich Schiller İsviçre’de bir kasabada yaşamışlar hayatları boyu. Biri çok önemli bir yazar, diğeri mükemmel bir şair. Pyıtr İlyiç Çaykovski de aynı şekilde bir kasabada sürdürmüş yaşamını. Hiç birimiz şehirde yaşayarak üretici oluruz gibi bir önerme yok, üretmek için şehir hayatına ihtiyacımız yok. Yaratıcılık insanın içinde var olan bir şeydir ve doğayla bağlantılıysan çok daha pozitif manipüle edebilirsin yaratıcılığını. Denemesi bedava.
Bize dayatılan, anlatılan alışkın olduğumuz sistemlerin dışına çıkmalıyız artık. Mesela bir örnek daha sana; biliyorsun genellikle insanlar pikniğe ya da denize gittiklerinde nedense burun buruna yaşarlar. Halbuki bir yan koyda, bir yan çamlıkta bambaşka şeyleri keşfedebilirsin, çok daha keyifli, çok daha pozitif, çok daha güzel bir şeyler yakalayabilirsin. Neden birbirimizle iç içe olalım ki, doğayla iç içe olsak da keyfini sürsek keşke…
“ALIŞKANLIKLARIMIZ DEĞİŞTİ; ESKİYE DÖNEMİYORUZ”
Var olan alışkanlıklarımızın değişti ve yeni dayatılana o kadar alıştık ki eskiye dönmek şu an bize zor geliyor. Normalde zaten bu kültürden, bu topraktan gelen, bu anlayıştan gelen bir toplum olmamıza rağmen değişen düzene çok çabuk uyum sağladık ve bundan dolayı eskiye dönemiyoruz.
“AKINTIYA AYAK UYDURMAZSAN BOĞULURSUN”
Şu da var, internet ve bilgisayar üzerindeki sistemler, hatta akıllı telefon sistemleri, İOS sistemleri artık bize başka bir şey anlatıyor. Dünya bu tarafa kaymış durumda. Bundan 8 yıl kadar önce Facebook, Twitter, Blog gibi sistemler yoktu. Hatta Google bile şu anki konumunda değildi. Dünya başka bir yere doğru gidiyor ve akıntıya ayak uydurmazsan boğulursun. Akıntı sizi nereye götürüyorsa oraya gitmek ve akıntının gücüyle güçlenmek gerekiyor. Birazcık bakmak, görmek, değişmek, gelişmek gerekiyor.
Bu ülkede pek çok yerde iletişim fakültesi var fakat bildiğim kadarıyla hiçbir iletişim fakültesi ödüllerinin arasına internet kategorsini koymuyor. Bu büyük bir eksiklik… İnternet bütün dünyanın kapılarını bizlere açarken, internet üzerinde bu kadar çok hareket eden insanlar olarak bizler, pek çok bilgiyi Google’dan, çeşitli arama motorlarından elde ediyorsak şayet bu düzeni değiştirmeliyiz.
“DOĞA SENİ ÇAĞIRIYOR”
Biz sizi “Doğa Seni Çağırıyor” programıyla takip ettik uzun süre ancak sonlandı, sonrasında hersey.tv.tr ile bize her şeyden bilgiler sunduğunuz, kısa videolar izlettiğiniz bir platformda buluştuk. Bu platformun amacı nedir?
Doğa Seni Çağırıyor bizim internet üzerinde oluşturduğumuz ilk sistemdi. Dediğim gibi ben televizyona inanmıyorum ve hatta televizyon sisteminin yıkılması gerektiğini düşünüyorum. Bunun için ne yapılabilir diye düşünürken, yeniliğe ayak uydurmak gerektiğini ve dünya nereye gidiyor ona bakmak gerektiğini fark ettim.
Doğa Seni Çağırıyor bu anlamda televizyondan sıkılanların ve televizyon enerjisinden bunalanların başka şeyler bulabileceği, doğa ağırlıklı bir çalışmaydı. Projelerin bir ömürleri vardır ve ömrünü tamamlamıştı, bize yetmiyordu artık. Biz de doğayı es geçmeden ama içinde her şeyi de barındıran yeni bir çalışma yapmak istedik ve böylece hersey.tv.tr platformu ortaya çıktı. Yaptığımız işlerin bir yerlerde birikmesi gerekiyordu ve bunu mevcut sistemde yalnızca internet ortamında yapabilirdik.
“MERAK ETTİĞİNİZ HER ŞEY; hersey.tv.tr’de”
Peki, kanalı takip edenlerin sayısı nasıl, çok fazla kişiye ulaşılabiliniyor mu internet kanalı aracılığıyla?
Kanalın takipçi sayısı oldukça fazla… Şu an sadece Facebook’ta 1.350.00 kişiyle iletişimdeyiz, bunun dışında Twitter, Instagram, Youtube gibi sosyal medya araçlarında toplamda 2 milyon takipçimiz var. Bu bağlamda bizi izleyen, takip eden herkese sonsuz teşekkürler. Herkes beni sosyal medyadan takip edebilir ve emin olabilirler ki her gönderi, her paylaşım tarafımızca yapılmaktadır.
Yeri gelmişken televizyona inanmadığım gibi televizyonun reytinglerini ölçen sistemlere de güvenmiyorum. Sosyal medya daha direkt, daha samimi bir etkileşim yolu…
Yenidünya düzenini, yeni medya düzenini ve sosyal medyayı çok önemsiyorsunuz. Yeni teknolojiler uzakları yakın ediyor, Facebook, İnstagram, Twitter, Blog siteleri… Hemen hemen hepsini etkin kullanıyorsunuz. hersey.tv.tr öyle bir site ki babanız Semih Sergen’in sesinden Kur’an okumalarından tutun da nutuk seslendirmesine, spor aktivitelerinden, dans eğitimlerine, röportajlardan, yemek tariflerine, hava durumlarına ve daha birçok şeye ulaşabiliyoruz. hersey.tv.tr’de neler yapılıyor? 2 milyon takipçisi olan bir platformun görev paylaşımı nasıl sağlanıyor?
Biz 11 kişilik bir ekibiz ve aramızda batıdan doğuya, kuzeyden güneye birçok insan görev alıyor. Bu iş paylaşımını tamamen internet üzerinden yapıyoruz. Ben toplantılara inanmıyorum. Bir yerde toplantı ne kadar sık yapılıyorsa iş o kadar az yapılıyordur diye düşünüyorum. hersey.tv.tr’de işler bu şekilde yürüyor, bir bilgisayarın, akıllı telefonun ya da tabletin varsa tüm işlerini halledebiliyorsun.
Dediğim gibi adında saklı bir çalışma “her şey” var. Mesela hava durumunu engelli bir arkadaşımız sunuyor ve platformumuzdaki herkes özveriyle çalışıyor.
“SİYAHIN TERSİ BEYAZ DEĞİLDİR”
İstanbul’daki hayatınızdan vazgeçmek, metropolden uzaklaşmak, öze dönmek kolay alınır bir karar olmasa gerek. Ne oldu da bu istek oluştu?
Akdeniz ütopyası diye bir şey var biliyorsun insanlar onu da bir şekilde yanlış algılıyorlar. İnsanların kafasında her şeyi satıp savacaksın orada bir domates yetiştireceksin gibi bir güdü oluşuyor. Hayır, böyle değil.
Siyahın tersi beyaz değildir. Sadece tek bir yerde yaşamak durumunda değilsin özellikle internetin enerjisi o kadar büyük ki bütün dünya elinin altında ve sen tek bir odadan bütün dünyayla iletişim halinde olabilirsin.
“ESKİ KÖYE YENİ ADET”
Eski Köye Yeni Adet’te böyle bir oluşum, Biz aynı zamanda Yeni Adet Çiftliği’nde organik tarım yapıyoruz. İnsanlar orada çok daha ucuz rakamlara ve direk birinci elden alışveriş yapabiliyorlar. Organik tarım deyince inanılmaz rakamlar dönüyor. Burada 50 kuruşa satılan bir şey büyük şehirlerde 3 liraya 5 liraya 7 liraya çıkıyor bu da hep aracıların para kazandığını gösteren bir şey bizde birinci elden direk insanlarla ürünü buluşturmayı hedefliyoruz.
Üreticiyle direk tüketiciyi buluşturmak aradaki bütün paravanları ortadan kaldırmak hedefindesiniz doğru mudur?
Kesinlikle böyle. Tıpkı eskiden olduğu gibi…
“Eski Köye Yeni Adet” Dalyan’da gerçekleşiyor. Dalyan nasıl bir yer? Oradaki turizm potansiyeli ve sizin turizme bakış açınız nasıl? Çanakkale’den Dalyan’a bir yolculuğa çıkacak olursak, oradaki güzelliklerden nasıl bahsederdiniz?
Biz hakkını vererek doğayı seven, hayvanları seven, insanları sevenlerle beraber, insanlarla beraber olmak istiyoruz. Bu duyguları paylaşan insanlar; iyi müzikten, iyi filmden, iyi işten anlıyor hayatı güzel yaşamayı tercih ediyor hal böyle olunca çok güzel dostluklar arkadaşlıklar ilişkiler çıkıyor ortaya. İşte biz böyle kişilerle paylaşıyoruz Dalyan’ı.
Dalyan UNESCO tarafından korunan, 150’den fazla endemik bitkinin olduğu, tüm dünyadan insanların kuş gözlemleri için, dalmak için geldikleri Muğla Akyaka’da bir bölge.
Beton binalara hapsolmayacağınız, nefes alabileceğiniz, pırıl pırıl bir gökyüzünün olduğu bir yer. Türkler arasında çok az sayıda insan biliyor Dalyan’ı, burada çok ciddi bir yabancı popülasyonu var Britanya’dan, Avustralya’dan, Hollanda‘dan Kanada’dan gelen ve hatta burada yaşayan insanlar var. Dalaman hava alanına sadece 22 km uzaklıkta ve bu da çok büyük avantaj ziyaretçiler için.
Bu bağlamda Dalyan platformun tam da amacına uygun bir yer. Çünkü Dalyan’da her şey var. Deniz, orman, manzara, doğaya dair her şey burada… Bu bağlamda her şeyi içinde barındıran bir yer.
Doğada yaşayın, denemesi bedava dediniz az önce peki biz Dalyan’a neden gelelim?
Aslında hersey.tv.tr’deki mantıkla aynı durum söz konusu. Her şeyi bir arada bulabileceğiniz bir yer burası. Dalyan her şeyi kaplayan ve kapsayan bir şehir. Dalyanda ne ararsan onu bulursun, bütün bunları doğal ve organik halleriyle bulursun.
Aslında biraz da doğa ve doğal güzelliklerle birlikte insanın kendi içindeki güzellikleri keşfedeceği, çevreyle ve doğayla uyumlu yaşayabileceğin bir moddaysan o zaman harikulade bir yer burası.
Eski köye yeni adet çiftliğinde de konaklama sistemini oluşturduk. Burada sadece oda değil, çadırda da kalabilirsiniz, farklı bir şekilde tasarlanmış odalarda da kalabilirsiniz.
Sizin orada oluşunuz ve platformda sürekli Dalyan’ın adının da işlenmesi o bölgeye ilgiyi artırıyor mu?
Muhakkak etkisi oluyordur, burası için bir şeyler yapabiliyorsak ne mutlu. Türkiye’nin hem yüzü hem de sesiyim ve bu kampanyalara sonuna kadar destek veriyorum ve hatta öncü bile oluyorum. Misal, İztuzu bölgesi, 22 bin dönümlük bir sit alanı ve burayı imara açmak istiyorlar. Bunun için bir imza kampanyası başlattık ve şu an 17 bin imzaya ulaştık ve kararın durdurulmasını bekliyoruz. Burası harika bir yer. Endemik canlıların olduğu, caretta carettaların yaşamlarını sürdürdükleri bir doğa harikası. Bu ülke bizim ve korumak için elimizden geleni yapmak zorundayız. Yoksa birçok yerde oteller, tatil köyleri, kompleksler var, bir yenisine ihtiyaç yok diye düşünüyorum. Bu şekilde var olan değerlerimizi korumazsak zaten turizmi yok edeceğiz, insanlar buraya neden geliyor sanıyorsunuz ki?
Bu yaz bende 29 gün saroz körfezinde Kabatepe’de kamp yaptım. Bugüne kadar otellerde, tatil köyünde, farklı şehirlerde tatil yapmış biri olarak söylemeliyim ki doğa tatili tek kelimeyle mükemmel. Doğayla bütünleştiğinizde her şeye yüklediğiniz anlam değişiyor, daha lezzetli oluyor her şey, bakış açınız değişiyor. Doğadaki tatilin yerini tutan başka bir şey yok, ağaçlara dokunmak, yerlere basabilmek, havayı soluma, doğanın dilini keşfetmek… Bunu bir kere yaşadığınız zaman başka bir şey sizi tatmin etmiyor. Hele ki eve girdiğinizde çok ciddi bir adaptasyon sorunu yaşıyorsunuz. Halılar, mutfak, fırın her şey çok saçma geliyor. Birine anlattığınızda “bu kadar değildir abartılıyor” diye düşünülebilir, bir insanın yüzünü denizde yıkaması kadar güzel bir şey yok. Doğa bize bir şeyler anlatmak istiyor lütfen doğanın çağrısına kulak verelim…
Çok haklısın Gökçe, doğanın çağrısına kulak verelim ve lütfen doğayı koruyalım. Televizyonların başından kalkalım, üretelim, yeni sistemleri takip edelim.
Bu arada biz röportaj sırasında “ay ışığında saklıdır” filmini andık ve size iki şarkıyla ay ışığında güneşlenen Uygar’ın selamını yolladık.
Def Leppard – Too late For Love
🙂 Özel Teşekkür
hersey.tv.tr ekibi ve Betül Özsaydam’a
ÇOMÜ Basın Halkla İlişkiler Koordinatörü Öznur Doğangün’e
ve içten samimi söyleşi için Toprak Sergen’e 🙂
BÜTÜNÜ SAHİBİNE AİTTİR..İSTEDİĞİ ZAMAN GERİ ÇEKEBİLİR VEYA KALDIRABİLİR