KAYNAK:sofra.com.tr
Sağlıklı beslenme tutkunu
Toprak Sergen’i nasıl tanırsınız? Farklı rollerde oyuncu, reklamların değişmez sesi, çılgın, ciddi, komik, oturaklı, özgür; birbirine tezat görünen tüm bu özellikler, onun isminin içinde eriyip gidiyor. Toprak gibi yani, tüm unsurları kendinde kaynaştırıyor… Bize de onunla yaptığımız söyleşiden, kahkaha, şaşkınlık ve az biraz kafa karışıklığı kalıyor…
ÖNCE şu ‘kafa karışıklığı’ mevzusunu açıklamak gerekiyor. Hani kelime tasarrufuyla ünlü bir toplum olmasak da, birbirimize meramımızı anlatırken daha düz ifadeler seçeriz ya!
İşte Toprak’la konuşurken, zihninizi tam mesai çalıştırmanız gerekiyor. Çünkü ayrıntı, onun hayatının temelinde. Fazla ayrıntılı konuştuğu ve de yaşadığı için belki de, “ben mi anlatamıyorum”lar, sık karşılaştığı bir durum… Oyunculukla ilgili sorularımızı “benzin vardı da biz mi içmedik?” diye yanıtlayacak kadar tepkili, aslında oyunculuk dünyasında yaşananların artık ağrına gittiğini söyleyecek şekilde açık sözlü. Son dönemde sağlıklı yaşam onun felsefesi olmuş. Her gün spor yapıyor, tangoyla, kickbox’la uğraşıyor, güne sütle ve müsliyle başlıyor, balıksız bir öğün düşünemiyor. “Fazla zayıf değil misin?” diye soranlara ise çok kızıyor, çünkü o kendini çok ama çok iyi hissediyor. Arada sırada şehri terk etme maceralarını, “kaçmıyorum canım, gidip bakıyorum oralarda ne oluyormuş” diye özetliyor ama Patagonya’yı çok merak ediyor. Bu arada insanın hem sağlıklı beslenip hem de lezzetli şeyler yiyebileceğini tüm kalbiyle savunuyor. İşte karşınızda Toprak Sergen!
Sağlıklı beslenmeyle ilgili olan bir kampayada da yer aldıktan sonra, daha mı sağlıklı besleniyorsun?
Yaşam disiplini olarak sağlıklı beslenmeyi benimsediğim doğru! Sağlıklı beslenmeyle diyet arasında aslında çok kalın bir çizgi var ama insanlar onun pek farkında değil. Çünkü diyet belli bir dönemde yapılan bir şey. Al-ver, al-ver; tüm bunlar vücutta deformasyonlar yaratıyor. Vücut kendini daha dirençli hale getiriyor. Sağlıklı beslenmeyi yaşam ritmi olarak oturttuğun zaman ise, beden bunu anlıyor. Senin canın öyle olur olmaz gecenin üçünde kokoreç istemeyecek, çorba içip uyumayacaksın, sabah kahvaltısında sucuklu yumurtaya abanmayacaksın. “Ne var canım, bir gün bırakmakla bir şey olmaz!” demeyeceksin.
A evet, o laf çok yaygın değil mi; bir günden “bir şey olmaz!”
Niye beyinler böyle baskı yapar anlamıyorum. Diyetteyim dersin ama sana yedirmek için ellerinden geleni yaparlar. “Ye bak bu çok güzel!”, “Şimdi bunu ye, bundan sonrakini yemezsin”. Anlamıyorlar bunu. Halbuki ben zaten sağlıklı beslendiğim halde çok lezzetli şeyler yiyebiliyorum.
Hayatındaki lezzet unsurları nedir?
Sağlıklı beslenmede biliyorsun daha buğulama, haşlama gibi yöntemler kullanılıyor. Haşlama nedense kulağa kötü geliyor ama mesela balığın buğulaması nefis olur. Ben de balığı yağa bulayayım, üzerine şunu, bunu süreyim yerine daha natürel haliyle yiyorum. Zaten haftada yedi öğün balık var bende. Et sadece ağırlık antremanından sonra, tavuksa neredeyse hiç yok. Sabah yarım yağlı 2 bardak süt, müsli ve meyve ile güne başlıyorum. Yediğim her şeyden büyük keyif alıyorum.
Mutfakla aran iyi o zaman!..
Ben tek başına yaşıyorum; yalnız değil, tek başına. Eve kadın falan da gelmiyor. Kendi yemeğimi kendim yapıyorum anlayacağın. E bir dolu yemek kitabı mevcut, ayrıca bizim bir sürü güzel lokantamız var biliyorsun.
Spor olarak ne yapıyorsun?
Kickboksla ilgileniyorum, bir de üç yıldır tango yapıyorum; o da bir nevi spor sayılır…
Yeni bir eve taşındığını ve evinin bahçeli olduğunu duydum. Bahçeyle ilgili misin? Maydanoz ekmek, domates yetiştirmek gibi hobilerin var mı?
Benim adım Toprak! Hatta Kaş’ta 3 yıl butik otel işlettim ben. Tamamen doğanın içindeydik. Yani bu tarz bahçe işleri fazlasıyla ilgimi çekiyor.
Kaş’ta yaşamak bir kaçış mıydı?
Kesinlikle değil! Gideyim bir bakayım orada neler oluyor dedim, sonra da geri döndüm. Ama bu bir güney ütopyası… Yok öyle her şeyi bırakıp gidip ıssız bir yerde yaşamak… Yine de dönem dönem böyle sakin bir hayatı deneyimlemek hoşuma gidiyor. Setlerden kalma bir alışkanlık, ben taşın üzerinde bile
uyuyabilirim mesela. Hiç de öyle gözüme güneş girdi, şu oldu, bu oldu demem. Artı sonsuz ve eksi sonsuz arasındaki bütün noktalara dokunmak için ciddi çaba sarfediyorum. Çok büyük laf oldu ama, öyle yaşamayı seviyorum.
Peki oturup düşününce ya ben deli miyim böyle tuhaf şeylerle uğraşıyorum yoksa meseleyi çözdüm mü diyorsun?
Ne oturuyorum, ne de düşünüyorum aslında. Çoğunlukla ayaktayım. Kendimi konumlandırma olayını hiç düşünmüyorum. Son dönemde en sevdiğim insan Osho. Diyor ki; “Dün yok, gelecek yok; bugün var ya, bu gün!”
Yemek ekseninden bir hayli uzaklaştık galiba, bari sorayım adet yerini bulsun; en sevdiğin yemek?
Hayatımda “en” diye bir şey yok aslında. Hele bizim mutfağımızda! Mesela patlıcanın envai türlüsünü severim. İmambayıldı, karnıyarık, patlıcanlı bilmem ne kebabı güzeldir. Bunun yanı sıra favayı, lakerdayı çok severim, müsliye tutkunum.
Hakikaten sanırım bunu ilk defa duyuyorum. En sevdiği yemekler arasında müsliyi sayan biriyle hiç karşılaşmamıştım. Çok teşekkürler bu keyifli söyleşi için…
Neslihan Demir. – 25 MART 2011
BÜTÜNÜ SAHİBİNE AİTTİR..İSTEDİĞİ ZAMAN GERİ ÇEKEBİLİR VEYA KALDIRABİLİR