KAYNAK:Formdakal.com
Sanatın bereketi Toprakın üzerinde!
Tiyatro ve sinema oyuncusu, radyo programcısı… Toprak Sergen, TV dizisi, belgesel, dublaj ve ses teknisyenliği gibi alanlarda da kendini kanıtlamış bir sanatçı. Tanınmış ürünlerin reklamlarında da seslendirme yapan Sergen, bunlarla da yetinmiyor. Çok iddialı bir yüzücü ve iki yıldızlı dalgıç. Dalış ve fitness da ilgilendiği aktiviteler arasında. Öte yandan DJlik yapıyor. Doğayla iç içe… Köyünden, tatil kentlerine kadar Türkiyenin bir çok yerini gezdiğini söylüyor.
Toprak Sergen tiyatrocu bir ailenin oğlu. Kesinlikle başarıya koşullanmış… “On parmağında on marifet” deyimi onun üzerine “cuk” oturuyor. Radyo Çocuk Kulübü ilk basamağı. Sonraki yıllar tiyatroya, televizyona, sinemaya adım attı ve bu basamaklarda sürekli yükseldi. Ortaokuldayken seslendirme sanatçısı oldu. “Şeker Kız Candy,” “Charles İş Başında” gibi dizileri seslendirdi. Brad Pitt, Tom Cruise gibi sanatçıları da… Oyunculuk ve tiyatro yönetmenliği eğitimleri alan Sergen, Devlet Tiyatrosu sanatçısı. “Kara Melek,” “Bizim Aile,” “Sırtımdan Vuruldum” ve “Aşkın Dağlarda Gezer” gibi dizi filmlerde rol aldı. “Ay Işığında Saklıdır” adlı filmdeki rolüyle dikkatleri üzerine çekti. Bu filmle “İletişimde en iyi erkek oyuncu” ödülünü aldı. “Baba,” “Her şey oğlum için” filmleri de çok beğenildi. Sağ olsun, Sergene ulaşmak çok zor olmadı. Bizi evinde ağırladı ve ayrıntısıyla sorularımızı yanıtladı.”Her şeyi bir kez yapmaktan keyif alıyorum. İkinci kez yaptığımda sıkıcı oluyor” diyen Sergen, sürekli yenilikler peşinde… Sağlıklı yaşamı benimseyen genç sanatçı, düzenli spor yapıyor, sebze ve meyve ağırlıklı besleniyor.
– Çok yönünüz var sizin… Sinema, müzik, dublaj sanatçılığı. Radyo, gazete, sunuculuk. Siz “He-man” misiniz? Bu potansiyel nerden geliyor.
O aslında şuna benziyor. Ben kendimi biraz “dekatloncu” gibi hissediyorum. Öyle bir yarışma biçimi var ya: Yani on spor dalı bir arada. Yürüyorsunuz, koşuyorsunuz, kayak yapıyorsunuz… Dağcılık falan… Hani bütün sporların bir araya gelmesi gibi bir şey. Her tarafta iyi olman gerekiyor ki, ya da elinden geldiğince iyi olman gerekiyor ki, o spor dalında başarılı olabilesin. Ben hiçbir zaman tek bir branşta olmayı istemedim. Bir de bunların hepsi birbiri arasında bağlantısı olan işler. Radyo, TV, sinema, gazete. Bunların kökünde, bir şekilde birbirine bağlantılar var aslında. Doğru kapılardan çıkıp doğru bağlantılara geçebiliyorsunuz. İnsanlar da işte bu ruh nedeniyle takdir ediyor.
– Siz çok meraklısınız sanırım…
Meraklı bir çocuktum. “Yapma yaa?”, “öyle mi oluyor?”, “nasıl oluyor?” sorularını hep sorardım. Ve hâlâ öyleyim. Merak ediyorum ve gidip onu yapmaya çalışıyorum. Başarabilmenin ya da öğrenebilmenin tek yolu yapmak yani. Denize atlayıp yüzeceksin, başka çaresi yok. Zaten ya ahkâm kesiyorsun ya eleştiriyor oluyorsun. “Yok kardeşim, o öyle yapılmaz… Nasıl olur?” İddiam yok, hiçbirinde iddiam yok. “Bakayım nasıl yapabiliyorum acaba?” diyorum aslında. Sadece öğrenmeye çalışıyorum… İnsanların bazıları beni ciddiye alıp gazeteci zannetmeye başlıyorlar, beni ciddiye alıp bir şey zannetmeye çalışıyorlar.- Bir sürü uğraşınız var. Nasıl yetişiyorsunuz? Milimi milimine mi plan yapıyorsunuz, merak ettim şimdi. Sabah kalkışınızdan itibaren nasıl bir takvim izliyorsunuz?
Bazen çok zor oluyor. Cebimde bir sürü kağıtla dolaşıyorum. Asistanım var, basın ve halkla ilişkiler danışmanım var… Bütün bunlar kolaylaştırıyor tabii. Ama bazen yuvarlandı mı, hepsi birbirine giriyor.- Peki nasıl altından kalkıyorsunuz? Unuttuklarınız olmuyor mu?
Tabii canım, mutlaka bir şeyleri unutuyorum. Unutmamam gereken şeyler var. Bu yüzden birileri hep bana bir şeyler hatırlatır. (Elini cebine atıp, üzerinde çok sayıda yapılacaklar listesi olan küçük kağıtlar çıkarıyor) Bu cebimdeki kağıtlar az aslında. Ajandalar da var ama onlar gelecekle ilgili. Cep telefonumda hatırlatmalar kısmı da hep devrededir. Mürvet hatırlatır, ayrıca Ali, Nevra söyler. Herkes bana bir şeyler anımsatır.- Asistanlar, yardımcılar falan tam bir ekipsiniz yani…
Tabi tabi… Semih bizim içişlerinden sorumlu devlet bakanımızdır. Ali Can, internet sitesinin web tasarımına bakar. Nevra benim basın, halkla ilişkiler danışmanımdır.- Sanatçılara ulaşırken bir gazeteci olarak çok zorlanıyorum. Oysa size, diğerlerine oranla daha kısa zamanda ulaştım.
Çünkü ben sizin oturduğunuz tarafta da oturuyorum. Radyo programı yapıyorum konuklarım geliyor. TV programı yapıyorum, konuklarım geliyor… Yani dolayısıyla konuğa ulaşmak ne kadar zor ya da insanları zorlayan bir şey biliyorum. Şunu da biliyorum, eğer doğru bir basın halkla ilişkiler danışmanınız olmazsa siz bilmeden sizin aleyhinize o kadar büyük felaketler olur ki, siz “bu ne yaa!” olursunuz. Ya yanlış bilgi veya haber vermiştir, ya da haber vermemiştir, ulaşmamıştır. Bundan önce ben bunun sıkıntısını çok çektim. Benim elimden çıkmamış işlerin benim elimden çıkmış gibi görünmesi hoş değil. Benim yapmak istemediğim şeylerin benim tarafımdan yaptı gösterilmesi gibi şeylerden de çok çektim.
– Yazılı ya da görsel medyada imaj olarak farklı mı yansıtıldınız? Toprak Sergeni herkes doğru yazmadı mı?
Aslında bu tanınan her insanın yaşadığı bir şey. Herkes fili farklı tanımlar. Hepimiz birer filiz aslında. Siz bende ne algılarsanız benim o yönümü yazarsınız. O aşamada öyle problemler yaşanıyor ki. Sizin adınıza öyle alakasız şeyler çıkıyor ki… Bunlara rağmen bir “mesafe” kavramı olmamalı diye düşünüyorum. Mum dibine ışık vermez çünkü. Gazetecilerin bulunduğu tarafa geçip, o taraftan da bakınca doğru bağlantılar kuruyorsunuz. Bunları kurmak için gazetecilerin, radyocuların nasıl yaşadığını biliyor olmanız gerekir. Onların şartlarını çok iyi biliyorum.- “Ben artık dünyaya açılmak istiyorum” demişsiniz. Peki, dünyaya açıldınız mı? Bu anlamda projeleriniz oldu mu?
Ben üç atak yaptım, üçü de ofsaytla kesildi. Bir tanesi James Bond filmiydi. Yine bizim ülkenin ekonomik kriziydi, darboğazıydı derken adamlar geldi ve gitti. Bondun Türkiyede ortak bir yapımcısı vardı. Onlar beni buldu, rolüm belirlendi. Her şey hazırlandı, üç gün çekim yaptılar ve gittiler. Bayağı da iyi bir rolüm vardı orada. Ya dahası var mı artık. Bir sonraki söyleşide seninle şunu konuşuyoruz mesela: “Yaa geçen yine Bondda oynuyordum…” Bu, süper bir şey! Bunun geyiği bile hakikaten çok güzel bir şey!- Diğer projeler neydi?
Nastasia Kinskinin bir filmi vardı. Orada da hakikaten çok iyi bir rolüm vardı. O filmle de uluslararası alanda hareket etmeye başlayabilecektim… O da iptal oldu. Arkasından sonbaharda, Macaristanda bir film çekecektim. Türk-Macar-Hollanda ortak yapımıydı. Orada da başrol oynuyordum. Fakat işte yine o “bahtsız bedevi”lik durumu! Macaristanda hükümet değişti. Ya düşünebiliyor musunuz? Bu kırk yılda bir olacak bir şey ve bizim filme denk geldi. O da bahara kaldı.- Dünyaya açılmanıza az kalmış ama… Bayağı iyi fırsatlar bunlar.
Ben artık, “bizler global düşünmeyi öğrenmeliyiz” diyorum. Bu yüzden de İngilizceniz çok iyi olmalı. Semih Sergenle konuşmuştum. “Dünya şampiyonu iken kendini nasıl görüyordun?” diye sormuştum. “Yabancı dil bilmezken kendimi aciz hissediyordum. Ne zaman dillerini öğrendim, düşüncem değişti. Onlar da benim gibi bir insan, ben de onlar gibi bir insanım demeye başlıyor ve daha hızlı hareket ediyorsunuz.” Bence dünyaya açılmak için yerel başarı gerekiyor… Örneğin bir gazeteci iseniz, çok iyi bir haberinizin patlaması gerekiyor. Mutlaka lokal bir başarı gerekiyor yani. Ama bizde lokal rahat durmuyor ki, bir sakinleşse! Krizler, hükümet değişiklikleri… Yani öz olarak önce kendi ülkende başarılı olman lazım ki dışarıda da sana kapı açılsın… Düşünsenize ben James Bondda oynamış olsaydım, bu bir anahtar olurdu. Ama şimdi bunu şöyle başardım. Kanal Dnin bütün Avrupada yayın yapan kanalında program yapıyorum. Şimdi oradan direkt olarak Avrupadayım. Bu kanalla da dışa açıldım bir ölçüde.- Sinema veya müzikte “hiç kimsenin yapmadığını yaptım” dediğiniz bir başarı var mı?
Müzikle ilgili şunu söyleyebilirim. Benim “Albüm” adını verdiğim albümüm var. Ancak bu albüm, bizim ülkenin klişelerinin sıkıntılarını yaşıyor. Bizim ülkede şöyle bir klişe var. “Toprak Sergen oyuncudur. Oyuncu dediğin şiir kaseti çıkarır. Öyleyse Sergen şiir kaseti çıkarmıştır.” Ya da, “Hayat acıdır, biber de acıdır, o halde hayat biberdir” gibi düz çıkarsamalarla karşılaşıyoruz maalesef… Ben bu albümü yaparken, bütün arkadaşlarımla konuştum ve bu anlamda fikir alışverişinde bulunduk. Biz “etnik elektronik” bir şey yapalım dedik. Albüm çıkınca, bununla ilgili bir sürü yorum yapan oldu. Ya, bırakın yapsın, kötü bir albümse ise zaten gitmez ki…- Sizi, şiir kaseti çıkardı diye mi eleştirdiler?
Ben şiir kaseti yapmak istemedim. Çünkü o zaman da şunu diyeceklerdi: “Aaa, Toprak da şiir kaseti yaptı!” Benim derdim, “bir adım ötesinde bir şey yapayım, biraz farklı bir şey olsun”du. Bu çalışma şiir kaseti olsaydı farklı olurdu. Maalesef bir de, insanlara bunun şiir kaseti olmadığını izah etmek zorundasınız. Fakat bu zamanla olacak. Bu, uzun zamanda pişecek bir yemek… Dolayısıyla ben o albümü durdurdum. Ama onunla ilgili faaliyetler devam edecek. Bunun daha sahne performansı var, dansçılarla ilgili gösterileri var… Üzerinde çok çalışmıştık. Bu albüm için ben bir senemi ortadan kaldırdım… Ben etnik bir çalışma olduğu için çok önemsiyorum. Bu tip çalışmalarda prodüksiyon dünya standardında olmalı, ürün sizden olmalı. Yani Çine gidince Shakespeareden bir şey mi istersiniz, yoksa Çine ait etnik şey mi? Benim yaptığım bunun gibi bir şey. Dolayısıyla “farklı bir şey yaptın mı?” sorusuna evet diyebiliyorum.- Peki sinemada ben farklı bir şey yaptım dediğiniz bir çalışma var mı?
Ben ürettiğim her şeyde şunu yapmaya çalışıyorum. Daha önce yaptığımı yapıyorsam ben kaldığım yerdeyim demektir. Bunun dışında, uzağında bir şey yapıyorsam, kendimi geliştiriyorum demektir. Elbette ki bu ülkede benzer şey para getirir. Bir insan, bir rolle ünlü olduysa ona hep o çerçevede teklifler gelir. Hep aynı şeyleri yaparsan ünlenebilirsin, para da kazanabilirsin. Ama ben kendimi tekrarlamak istemem kesinlikle.
– Yüksek lisansınız var. Ama bu camiada eğitim o kadar da kıymetli bir şey değil. Bu anlamda yabancılaşma yaşıyor musunuz?
Ben hayata hep çok şaşırarak bakıyorum. “Allah Allah, nasıl oluyor ya?” diye bakıyorum hep. Eğitim elbette bir anahtar. Bir insan dili kulaktan dolma öğrenmişse, öbürü ise okuluna gitmişse bu farklıdır. Eğitimi alırsan hızlı hareket edersin. Ondan sonrası yetenek ve kendi çabana bağlı.- Siz Tom Cruise, Brad Pitt gibi birçok aktöre ses verdiniz. Peki bir dublaj sanatçısı olarak şunu söyleyebilir misiniz? Ses neden bir karizma sağlıyor insana, sesin sırrı ne?
Bunu anlatmadan önce ben size bir anımdan söz etmek istiyorum. Bir gün Köksal Engürle konuşuyoruz bir yerde. Hayranları bilir, ikimiz de “Muhteşem İkili”de seslendirme yapmıştık. O Bulkyyi konuşuyordu ben Larryyi… Neyse, biz konuşurken bir kız geldi yanımıza. “Ay inanamıyorum, sesiniz ne kadar güzel” dedi. Köksal Abi de, “Benim sesim güzel değildir” dedi kıza. Aslında benim de öyle. Nezleli bir sesim vardır benim de… Köksal Abi o kıza “Ben sadece güzel konuşabiliyorum, o kadar” dedi. Aslında asıl fark güzel konuşmada…
– Temeller TRT Radyosu Çocuk Kulübünde atıldı, değil mi?
Ben Radyo Çocuk Kulübünde 7 sene eğitim gördüm. Konuşmak gerçekten bir sanattır. Bazı insan da güzel konuşur ama utandığı için konuşamaz. Doğru ve etkili konuşma eğitimi nedeniyle güzel, hızlı ve kurallı konuşabiliyorsunuz.- Birçok reklam filminden de sizin sesini anımsıyoruz.
Evet. Bu konuyla ilgili olarak şunu da söyleyebilirim. En çok aranan sesler arasındayım biliyor musunuz? Reklam seslendirmelerinde de piyasa araştırmaları yapılıyor. Burada da benim sesim en çok tanınanlar arasında. “Aaa bu Toprak Sergen” diyorlar reklamdaki sesimi duyunca. Yani algıda seçicilik oluyor.- İnsanlar sizin önce sesinizi tanıdılar, değil mi?
Ankarada ses vardı, görüntü yoktu. Çok sayıda insan, çocukluklarından beri, radyo oyunlarında ve seslendirmelerde benim sesimi duyuyordu sürekli olarak.- Peki neyi fark ettiniz? Ses mi daha çok prim yapıyor, görüntü mü? Hangisi daha çok akılda kalıyor?
Valla, size bunu da bir örnekle anlatayım. Biz yıllar önce Marmarise gitmiştik. Bir konser vardı ve biz de özellikle 3 kişilik bu grubu izlemek istemiştik. Solist âmâ idi. Adam çok güzel şarkı söylüyor. Sonuç olarak bir şarkısında büyük bir alkış aldı. Biz de “bravo” sesleriyle karşılık verdik. Biliyor musunuz, o kadar insan arasında beni tanıdı ve “Hoş geldin Toprak” dedi o gözleri görmeyen sanatçı. Sonra kuliste onu ziyaret ettim. Bir radyo tiyatrosunda yıllar önce Yavuz Sultan Selimin çocukluğunu konuşmuştum. O sesim aklında kalmış meğer. İşte sesin etkisi…- “Ay Işığında Saklıdır” filminde serseri bir aşığı oynadınız, gerektiğinde çılgınlıklar yapan… Orada sizin karakterinizle örtüşen bir şey var mıydı? O rolün size çok güzel oturmasının nedeni nedir?
Marlon Brando denince ilk aklınıza ne geliyorsa, galiba benim şimdiye kadar yaptıklarım içinde o film hemen anımsanıyor. Benim adım anıldığında da akla gelen o rol oluyor.- Peki “Uygar”la aranızda benzerlikler var mı?
Tabii benzerlikler var. Ama benim oynadığım dizilerde de çok akılda kalan rollerim var. “Kara Melek,” “Baba Evi,” “Sonradan Görmeler,” “Aşkın Dağlarda Gezer.” Bu dizilerin yanı sıra, benim birçok televizyon filmim de var.- “Uygar” rolüne benzer çerçevede yeni teklifler geldi mi size?
Oldu ama istemedim. Diyelim ki bir resim çizmişsin. Onun aynısını çizmeni istiyorlar. Bunun gibi bir şey. Ben her zaman daha farklı bir şey yapmak istedim, kendimi tekrar etmek istemedim. Christopher Reevei düşünün. “Süperman” rolüyle bilinir. Peki Christopher Reeve başka ne yapmıştır? Robert De Niro için 5-6 film sayarsın. Ama Christopher Reeve adı Süpermanden başka hiçbir şeyi anımsatmaz. Dolayısıyla yeni bir şeyler daha yapmazsan adın hep öyle kalır, o isimle anılırsın. Ben de bu yüzden çok eleştiri alıyorum bazen. “Baba Evi,” “Aşkın Dağlarda Gezer” çok rating alan diziler fakat devam etmek istemedim. Bana salak gözüyle bakan oldu.- TRTde büyüklere okuma-yazma öğreten bir eğitim dizisi var, orada da oldukça genç Toprak olarak izliyoruz sizi.
Evet, Alamancı Nuriyi oynadım orada. Hâlâ devam ediyor, çok eskiden çekilen bölümler onlar. 14 sene önce falan çekildi.- Toprak Sergen nasıl giyinir?
Ben spor giyinirim genellikle.- Küpe taktığınız dönem de oldu, uzun saçlı döneminiz de. Hep böyle değiştirir misiniz stilinizi?
Ya, bunların hepsi benim çocuğum. Uzun saçlılar, kısa saçlılar… Benim o günkü modum neyse ona göre giyinirim. Önemli olan tip değiştirmek, çünkü ben oyuncuyum.- Toprak Sergenin sağlıklı yaşam ilkesi nedir?
(Sohbetin başından beri elinden bırakmadığı büyük bardağı gösteriyor) Bakın bu sıcak su idi. Ben sık sık içerim bunu. Çünkü insanı forma sokuyor sıcak su. Metabolizmayı canlandırıyor, vücuttaki toksit maddeleri temizliyor.- Et tüketir misiniz?
Kırmızı et, tavuk yemem…- Meyvelerden en çok ne tüketirsiniz?
Elma, portakal, mandalina vs. tüketirim. Her türlü sebzeyi yerim. Yağlı yemeklerle aram iyi değildir… Balığı hem tutarım hem çok iyi yaparım. Özetle, formumu bozmayacak yiyeceklerle aram iyi. İnsanların karşısında olduğumuz için estetik çok önemli. Çünkü TV 5 kilo fazla gösteriyor…- Eti Form ürünlerini kullanıyor musunuz?
Evet. Ben özellikle Eti Formun keklerini çok beğeniyorum. Hem kalorisi az hem lezzeti çok güzel.- Başka hangi Eti Form ürününü seviyorsunuz?
Tarçınlı olanı da çok güzel.- Bir spor aktivitesi var mı uğraştığınız?
Yüzme ve kayak en sevdiğim sporlar arasındadır.- Yürüyüş var mı?
Yürüyüş olmaz olur mu? Unuttum, dalış ve sörf de var.- Birçok sanatçının başarısının sırrı da burada sanırım. Sağlıklı yaşam, spor…
Kesinlikle. Yurtdışındaki starları görüyorsun. Bunlar her sabah antrenman yapıyor. Bunların sabah sete geliş saatlerine bakıyorum, saat 08de setteler. Bunun için saat 06.30da kalkıyorlar muhtemelen… Çünkü sette makyajınla, saçınla her şeyinle hazır olmak zorundasın. Ben bundan şunu anlıyorum ki, bazıları daha da erken kalkıp, yarım saat de fitness yapıyor.- Peki, son bir soru: Formdakal.com sitesini ziyaret ettiniz mi?
Ettim ve çok beğendim…Röportaj: Ayla Önder
BÜTÜNÜ SAHİBİNE AİTTİR..İSTEDİĞİ ZAMAN GERİ ÇEKEBİLİR VEYA KALDIRABİLİR