17715 Görüntüleme

KAYNAK:Sigortacı Gazetesi

Tiyatro oyuncusu ve seslendirmen Toprak Sergen, günümüz televizyon dünyasından dertli

YIKIP YENİDEN YAPMAKTAN BAŞKA ÇARE YOK
Günümüzde televizyon dünyasinda kurulan kültürün tamamen karşisinda duran Toprak Sergen, Bu sistemin tamamen çökmesi lazım ki, yerine yenisi ve daha iyisi kurulabilsin diyor. Bizdeki gibi 90 dakikalık dizilerin dünyanın hiçbir yerinde görülemeyeceğini ileri süren Sergen, Bu sistem değişmeli ve değişecek de. Medya tröstleri kendi içinde hep aynı şeyleri yapıyor ve sonuçta çok sıkıcı ürünler ortaya çıkıyor diyor.Tiyatrocu Semih Sergenin oğlu olan ve babasının yolundan devam eden, birçok alanda görmeye alışık olduğumuz bir sanatçı Toprak Sergen. Bir dönemin popüler dizileriyle sık sık görmeye alışık olduğumuz, fakat bu aralar ekranda fazla göremediğimiz Sergen, aynı işleri yapmaktan sıkıldığını, bir işi bir defa yaptıktan sonra bir daha o işi yapmanın onu cezbetmediğini söylüyor. Toprak Sergen oyunculuk, TV kuşağı programları ve seslendirme gibi işleri küçük yaşlardan beri yaptığını söylüyor ve ekliyor; bu işi yaptığım için mutluyum.11 yaşımdan beri bu işi yapıyorum dediniz. Aileniz de bu işin içindeydi. Bu işi seçmenizde babanızın etkisi olmuş olabilir mi?
Evet, 11 yaşımdan beri oyunculuk yapıyorum. Babam da bu iş ile meşgul olduğu için doğduğum andan itibaren olayın içindeydim. Radyo, televizyon, seslendirmeler, filmler, belgeseller, sabah ve akşam kuşakları Yani, haber hariç ne istersen var. Ben bu işin bir tek haber kısmına girmedim, o da zaten farklı bir kategori. Haber dışındaki bütün kategorilerde öğrenmeye çalışıyorum. Her seferinde farklı bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Mesela sabah kuşağı yaptıysam bir kere yapıyorum, ikinci kez sabah kuşağı bana teklif edilirse benim için bitmiş oluyor. Çünkü onu görmüş oluyorsun, dönüp aynı şeyleri yapmamak bana çok ciddi tecrübe kazandırıyor. Onun için de mutluyum. 32 yıldır bu işin içindeyim ve ben hayatımdan memnunum.Farklı şeyler yapmak diyoruz, fakat bugünkü ortamda hep dizilerden bahsediliyor. Bu hale nasıl geldik, 10 sene önce bu halde değildi mesela…
Bence bu sistemin tamamen çökmesi lazım ki, yerine yenisi ve daha iyisi kurulabilsin.
Yapılan her şey bir tür yama esasında. Oysa ki yama yapmak yerine temizle ve yeni bir şey yap; bu o kadar da zor bir şey değil. Yani parametreler baştan hep yanlış kuruldu. Mesela bir oyuncunun, başka birinin sesini kullanmasına izin vermek gibi bir şey söz konusu bile olamaz. Ama Türkiyede hep dublajlı yürüyor olaylar. Bir dizi 90 dakika olmaz, dünya üzerinde yok böyle bir şey. Bu sistem değişmeli, değişecek de. Artık medya tröstleri iyice devleşti, onlar da kendi içinde hep aynı şeyleri yapan çok sıkıcı tipler zaten. Sonuçta çıkan ürünler de çok sıkıcı oluyor.Bu yapılan işler tutuluyor mu peki? Tutuluyor diye duyuyoruz
Yok işte, tutulmuyor ama dışarı yansıması bu işin böyle. Programlar değişse de hiç fark etmez, reytinglerde gözle görülür bir düşüş var. Tabii o parametreyi doğal olarak kimse söylemiyor. Kimsenin işine gelmiyor bunu açıklamak ama çok ciddi bir reyting düşüşü var.
Yani şunu diyebilir miyiz, 5 yıl önce televizyon günde 5 saat izleniyorsa artık daha az izleniyor. Artık başka şeylerle uğraşıyor insanlar, mesela internet gibi.
Kesinlikle. Sadece dizilerde de değil bu düşüş, dergilerde ve gazetelerin okunurluk oranlarında da ciddi bir düşüş var. Peki bunun sebebi ne diye baktığımız zaman, demek ki medya artık saçmalamaya başlıyor ve insanlarımız artık bunun farkına varıyor. TV kanalları şu dizi geliyor diye şişiriyor da şişiriyor. Peki, 5 bölüm sonra dizi giderken niye hiç adı bile geçmiyor! Aslına bakarsanız gelen giden bir şey yok. Ya da şöyle söyleyelim, tabii ki var ama orantısal olarak çok düşük yüzdelerle var. Hiç yok değil, var ama artık şu duruma gelmiş vaziyet, milyon dolarlık bütçelere çıkmış bu işin yapımı ve ancak o şekilde izlettirebiliyorsun. Amerikada Conan OBrien Show milyon dolarlık mı? Değil ama kendini izlettiriyor. Conan OBrien Show kanal değiştirdi, şimdi daha çok izleniyor; o halde iş kanalda falan değil iş enerjide. Enerjin iyiyse biraz bekleyebilirsin ama elbet istediğine ulaşırsın.Peki, son dönemde Türk sinemasının içinde bulunduğu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?BAŞARI İŞLER İÇİN BAŞARILILAR BİR ARAYA GELMELİ
O çok büyük bir genelleme olur, hakikaten o parametleri çok ciddi değerlendirmek lazım. Ben en azından Türk sinemasındaki kendi durumumu nasıl buluyorum, onu söyleyebilirim. Biz şimdi Tolga Çevik ve BKM grubu ile bir film çekiyoruz ve bundan dolayı çok mutluyum. Benim şimdiye kadar sinema yapmayışımın sebebi bu film diyebilirim. Gerçekten çok keyifli bir iş yapıyoruz ve bu iş hakikaten bir ekip işi. Bu biraz da futbola benziyor. Bir futbol takımında oyuncusunuz siz diyelim, biraz da yeteneklisiniz. Ama diğer kalan 10 kişi sizin kadar iyi değil, o zaman siz de başarısız olursunuz. Bir dönem Fenerbahçeye dünyanın en iyi oyuncularından Ortega gelmişti, ne oldu? Diğer 10 kişi başarısız, adam tek başına takımı kurtarmayı başarabilir mi? Film çekmek de buna benziyor. Bizim şu anda çalıştığımız ekip çok iyi, çok çalışkan, çok üst düzey ve çok yaratıcılar. Türkiyede gerçekten çok iyi yazarlar, oyuncular var ama sadece bir araya gelemiyorlar. Umarım bizim filmimiz için bu olmuştur.Filmin adı belli mi?
Filmin adı Hayırdır Tekin. Tekin, Tolga Çevikin canlandırdığı bir karakter.Peki, seslendirme işi nasıl gidiyor?
İyi gidiyor ve seslendirmelerini yaptığım markaların gerçekten hepsine çok teşekkür ediyorum. Türkiyenin çok ciddi markalarının sesiyim.Bir de Doğa seni çağırıyor ile ilgili konuşabilir miyiz? Doğa seni çağırıyor internet üzerinden de izlenebiliyor. Bu işe nasıl başladığınızdan da bahsedebilir miyiz?
Esasen internet üzerinden izleniyor. Biz internet televizyondan büyüktür mantığı ile yapıyoruz bu işi. Sevdiğimiz şeyleri insanlar da görsünler diyerek başladık biz bu işe. İnternetin çok daha büyük ve güçlü olduğuna inanarak başladık ve hâlâ da inanıyoruz. O yüzden direkt internet üzerinden izlenebilen bir şey yaptık. İyi ki de o şekilde yapmışız, şu anda Doğa Seni Çağırıyor TV 110uncu gününde 2 milyon 400 bin kere tıklandı. İnsanlar sürekli internet üzerinden hareket ediyorlar. İnternet artık vazgeçilmezlerimiz arasında, işyerinde ve evde hatta cep telefonlarından bile internete girebiliyoruz.Program ne kadar sürüyor?
Doğa Seni Çağırıyor TVye girsinler, ne zaman müsait olurlarsa, ne kadar izlemek istiyorlarsa izlesinler. Bu biraz bakış açısı ile ilgili bir farklılık. Televizyonda şu günde şu saatte izlemek durumundasın. İnternette öyle değil, istediğin zaman izleyebiliyorsun. Programın içeriğine de dikkat etmeye çalışıyoruz, Doğa Seni Çağırıyor dendiğinde insanlar bir belgesel ya da ona yakın bir şeyler düşünüyor ama değil. Biz orada çalışmalarımızı maxi single mantığında yapıyoruz. Yani 3er, en fazla 4er dakikalık parçalar bunlar. Bir parçayı sen seversin, diğer parçayı başkası; program o şekilde yolunu bulur zaten. Program bir şekilde kendi kitlesini oluşturur ama programın tüm parçalarını izletmek pek kolay değildir. O yüzden işin içinde sadece doğa olmamalı. Onun içindeki farklı kısımlar, farklı eğlenceler ve farklı enerjiler olmalı ve biz bunların hepsini bir araya getirmeye çalışıyoruz. Böyle 3540 dakikalık HD yayın yaptığımız, her yerden izlenebilen bir format yaptık.DOĞADAN UZAKLAŞMAK HAYATI ZORLAŞTIRIYORDoğa ile ilgili mesaj vermek ister misiniz? İnsanlarımız bu konuda duyarlı değiller, size de dünya artık o kadar güzel olmayacak gibi mi gözüküyor?
Olmaz mı, tabii ki bu konuda söyleyeceklerim var. İsveç, yüzde 35 rüzgâr enerjisiyle kendi ekonomisini döndürmeye başlamış durumda. Türkiyede bu daha yeni yeni oluşmaya başlıyor. Bu bir bilinç, yani bu şuna benziyor, bir şeyi sen bilmiyorsan o yok demek değildir, o sadece senin onu bilmediğin anlamına gelir. Poşetler için o kadar kampanyalar yapılıyor, arıtılmış sular için kampanyalar yapılıyor, sarnıçlar için de yapılıyor ama kimsenin ilgilendiği yok. Geçenlerde bir otele spaya gittim. Masaj yapıyorlar, masaj sırasında bir şey dikkatimi çekti, su sürekli akıyor. Kıza suyu kapatır mısın dediğimde kız neden diye sordu. Şimdiye kadar suyun aktığının farkında bile değilmiş. Ve demek ki bu kızdan kimse bunu daha önce talep etmemiş. Yani, konuşmakla da olmuyor bu işler, hakikaten uygulamak gerekiyor. Ve bunlar çok basit önlemlerle uygulanabiliyor. Mesela çok büyük jipler ne işe yarıyor? Şehir içinde kolay park edemezsin; sanki Alaskada ya da arazide yaşıyorsunuz. Ama aslında bizim toplumumuzda bu çok normal; Kyoto protokolünü en son imzalayan ülkelerden birinin ahfadının bunları bu şekilde algılaması çok doğal.Sigorta kavramıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Benim en büyük ağabeyim sigortacı. Onun sayesinde en azından sigorta konusunu bildiğimi varsayıyorum. Sigorta konusunda da çok büyük hatalar var, insanlar 100 bin lira verip jip alıyor ama küçük bir meblağ verip sigorta yaptırmıyor. Arabasına bir şey olduğunda ise ağlamaya başlıyor, ne yapacağım şimdi diye. Yapılacak bir şey yok, zamanında yapacaktın. Bu sadece araç konusunda değil, sağlık ve hayat konusunda da bu böyle. Nerelerde risk alıyoruz, nerelerde risk alamıyoruz, bununla ilgili çok saçmaladığımız kategoriler var. Bunların en iyi örneklerinden biri de sigorta. Çünkü sigorta daha çok sonucu gösteren bir şey. Umarım sigortanın önemi bir gün anlaşılır.
Zorunlu deprem sigortasında bile sigortalılık oranı yüzde 25. 10 sene önce büyük bir deprem oldu ve yine olacak (Van depremi henüz olmamıştı). Büyük Marmara depreminden sonra gerçekleşen küçük depremlerde 12 bin evin hasarı ödendi. Biz farkında değiliz ama küçük küçük depremler sürekli oluyor. En son deprem Kütahyada oldu ama sigorta oranı yüzde 25i geçmiyor.
Katılıyorum, insanlar nelere para harcıyor ama sigorta yaptırmıyor. Bu para harcamakta değil, zorunlu bir güvence. Ama tabii bu da bilinçlenme konusu. İşte televizyon bu gibi işler için kullanılmalı, televizyon sadece eğlence aracı olmamalı.TİYATRO İNSANIN KARISI GİBİDİR
Tiyatro bitti dediniz, bu konuda ne söyleyeceksiniz?
Tiyatro insanın karısı gibidir, kendinden başka hiçbir şeye izin vermez. Tiyatro yapıyorsan sadece tiyatro yapabilirsin, onun dışında gerçekten hiçbir şeye zaman kalmıyor. Ben oyunculuk okulu mezunuyum. Oyunculuk okullarında öğrencilere dünyanın merkezinin tiyatro olduğunu anlatmak gibi bir hata vardı. Bilmiyorum şu dönemlerde durum nedir ama bence hiçbir şey dünyanın merkezi değil. Her şey birbirine dokunan, birbirine değen parçacıklardan oluşan bir düzenek. O silsilede manzarayı ne kadar geniş görmeye başlarsan senin için o kadar iyi. Çünkü dünya gerçekten o kadar geniş ve ne kadar çok şey görüp öğrenirsen o kadar genişliyor. Mesela bir hocamızla sınıfımızda geçen bir hikâyeyi anlatmak istiyorum. Adamın biri dünyanın en iyi III. Richard performansını gerçekleştiriyor. Sizce bu iyi bir şey mi kötü bir şey mi diye sordu. Ben de kalktım, hocam bence bu çok kötü bir şey dedim. Düşünsenize hayatınız boyunca sizin çevrenizdekilere anlatabileceğiniz tek şey III. Richard; başka anlatacak bir şeyiniz yok. İlk başlarda evet güzel ama bir süre sonra çok sıkıcı. Hep farklı şeyler yapmak bence çok daha güzel bir şey.DOĞAL YAŞAM BİLİNCİ ARTMALI
Fırtına Vadisine gittiğimizde orada 4 tane çocuk vardı. Çocuklara ortancayı sordum, bilemediler. Peki, şu ne diye sordum, gene bilemediler ve bilemedikleri şey Rizedeki fındık ağacı. Rizeli çocuğa fındık ağacını soruyorum, çocuk ne olduğunu bilemiyor. Peki dedim size en basit şeyi soracağım, çilek ağaçta mı yetişir yoksa toprakta mı? Güldüler, tabii ki ağaçta dediler! Çocuklarımız artık bu noktadalar maalesef. O kadar uzaklaşmışlar ki doğadan, üstelik Fırtına Vadisinde, dünya kültür ve koruma mirasına dahil olan bir yerde oluyor bu, kurak bir bölgede değil. İnsanlarımız ve çocuklarımız bu noktaya geldiyse eğer, gerçekten buna bir dur denilmeli.SİGORTACI GAZETESİ – 29 KASIM 2011

BÜTÜNÜ SAHİBİNE AİTTİR..İSTEDİĞİ ZAMAN GERİ ÇEKEBİLİR VEYA KALDIRABİLİR

Önceki Sayfa
Sonraki Sayfa
Comments

Comments are closed.